Tac’ın Nöbetçileri

Kulis Sesleri
-
Aa
+
a
a
a

Kulis Sesleri bu ay Rajiv Joseph’in yazdığı, Sami Berat Marçalı’nın yönettiği “Tac’ın Nöbetçileri” oyunundaydı. Bircan Yorulmaz B Planı’nın sahnelediği oyunun oyuncuları Kaya Akkaya ve Murat Eken ile konuştu.

Kulis Sesleri: 22 Kasım 2017
 

Kulis Sesleri: 22 Kasım 2017

podcast servisi: iTunes / RSS

“İnsanlıktaki bütün kurallar insan kanıyla yazılmıştır. Dünya yuvarlaktır diyen adam da idama gönderiliyordu ve bu tamamen içinde bulunduğu konjonktür ve statüko içinde, dışarı çıkmaya çalışanlarla içerde kalanların çatışması aslında."

 

Merhaba, bize Tac’ın Nöbetçileri’ni anlatır mısınız? Hikâye nedir? Sizler oyunda kimsiniz

Kaya Akkaya:

Merhaba, Oyunuz Tac Mahal’in inşaatının bittiği gecenin sabahında Tac Mahal’in önünde görevli olana iki nöbetçinin güzellik, otorite, yönetim, sistemler üzerine kendi kara komedilerini paylaştıkları, konuştukları ve sohbetleriyle beraber kendi maceralarını da yaşadıkları bir hikâye üzerine kurulu. Bunlar iki nöbetçi, sabaha karşı, nöbetlerinin sonuna yaklaşırken, Tac Mahal açılmak üzereyken Tac Mahal üzerine sohbet etmeye başlıyorlar. Ve ikisinin de kendi karakter özelliklerinin getirdiği bazı durumlar neticesinde belli bir noktaya varıyorlar.
 

Murat Eken:

Aslında oyunla ilgili en iç kıpırdatan şeylerden biri 1648 yılında Agra’dayız ve masalsı bir ortamdayız. Hümayun ve Babür’ün yolculuğunu, konuştuklarını ve aralarındaki ilişkiyi düşündüğüm zaman ben ikisini çok birbirinden ayıramıyorum. Sanki aynı bedende bir insanın biri sağ diğeri sol lobu. Birisi daha hayatın şartları içinde yaşayan insanın kabullendiği ve buna göğüs germeliyim dediği tarafı ile birisi daha ya şu da olsun olmaz mı dediği tarafıyla aynı bedene girebilen iki karakter olabilecekken iki farklı insan üzerinden yazmış yazar. Oyunun temeli, bu Tac Mahal efsanesine dayanıyor. Yazarın baba tarafı Hintli,  zaten bir röportajında da küçükken babası onu götürdüğü bir Hindistan seyahatinde ona bu efsaneyi anlattığını ve çocukluğundan kala kala aklında bu hikâye kaldığını anlatıyor. Ve ben bununla ilgili bir oyun yazayım diyor. Hatta bu yazdığı bu konuyla ilgili ilk oyunu değil. Önce çok daha şaşalı büyük kadrolu şeyler peşinden koşarken, sonra gitgide konunun dağıldığını fark ediyor, daha sade halini yazıyor.


Şöyle diyebiliriz sanırım,  Tac Mahal yapılırken 16 yıl boyunca kimse görmüyor, çevresi duvarlarla kapalı halde. Babur ve Hümayun da bunun önünde duran iki asker?
 

Murat Eken:

Arkaya dönmeleri yasak, o tarafa bakmak külliyen yasak.

Kaya Akkaya:

İkisine çok zor bir görev veriliyor, bu zor görevi ikisinin de yapması çok zor ama bir şekilde biri zor şeyler ama kabullenebiliriz deyip kabulleniyor, diğeri pek kabullenemiyor. Bu da aralarında çatışmaya ve o kara komediye dönüyor. Bu görevin ne olduğunu söylesek mi?

Sanırım söylemesek daha iyi olacak. Karakterler için bir yandan bir kişi içinde barınabilir özellikler dediniz ama bir yandan da biri daha çok yaratıcı, daha deli dolu, kendini daha kolay ifade edebilen, diğeri biraz daha sorumluluk sahibi, biraz daha otoriteye yatkın diyebiliriz sanırım.

Kaya Akkaya:

Hümayun’un aileden gelen bir durumu var. Babası asker, bayağı kıdemli bir subay. O yüzden de onun yetiştirdiği bir evlat olarak daha disiplinli, otoriteye boyun eğmeye daha müsait bir yapısı var. Babür öyle değil, daha kendine özgü.

Murat Eken:

Gel şurada kahverengi 0,5 Rotring çalalım mı diyecek bir arkadaşımız.

Karakterlerde ciddi bir zıtlık var.

Murat Eken:

Elbette, zaten en büyük sevgiler buradan çıkıyor. Benimde hayatımda böyle örnekler vardır. Normalde hayatta yan yana koyamazsın dediğimiz iki insan çok çok canciğer, iki kardeş olabiliyor. Benim de böyle arkadaşlarım var. O yüzden Hümayun’da bunu görerek oynamak daha keyifli oluyor.

Görev sonucu, ciddi bir çatışmaya giriyorlar. Sınırlar, neye evet denebilir, neye hayır denebilir, bu bir emir, komuta zincirinin parçası olabilir üzerine bir tartışmaya girişiyorlar.

Murat Eken:

Zaten günümüzde bile hala tartışılan şey bu değil mi? Bana bir emir geldi, ben bunu uyguladım değil mi?

Kaya Akkaya:

Oyunla paralel bir anımı anlatmak istiyorum. Berlin’e gittik geçen yıl. Berlin Duvarı’nın yıkımı ile ilgili bazı tarihsel şeyler öğrendik. Orada öğrendik ki Berlin Duvarı yıkılmadan 2 ay evvel, orada son ölen kişi duvarı geçmek istiyor, geçmek isterken vurularak öldürülüyor, 2 ay sonra duvarın yıkılması kararı veriliyor ve o sınır kalkıyor. Yani aslında hayat işte böyle bir şey. 2 ay önce o eylemi yapmasa beklese ki hatalı olan o değil elbette. Aslında kurallar vs.ler her şey tartışmaya açık şeyler. Onu vuran asker, aslında Humayun, otoriteye boyun eğen ve verilen emri yerine getiren asker, 2 ay sonra da o duvar yıkılıyor, kimsenin vurulması gerekmiyor, herkes rahatça geçebiliyor. O askerin orada bunu yapmamak gibi bir seçimi olabilir mi yoksa olamaz mı? 2 ay sonra o duvar yıkılmayabilirdi de o asker başka bir yerde yargılanabilirdi de. İşte orada askerin tercihleri, vicdanı devreye giriyor.

Dünya tarihi bunlarla dolu.

Murat Eken:

İnsanlıktaki bütün kurallar insan kanıyla yazılmıştır. Dünya yuvarlaktır diyen adam da idama gönderiliyordu ve bu tamamen içinde bulunduğu konjonktür ve statüko içinde, dışarı çıkmaya çalışanlarla içerde kalanların çatışması aslında.

Nasıl bir araya geldiniz? Bildiğim kadarıyla Kaya Bey’in ilk oyunu bu.

Kaya Akkaya:

Evet, ben konservatuardan mezun oldum, sinema ve televizyon dünyasına bir girdim, bir daha da çıkamadım. Sonrasında da tiyatroda oynama fırsatı elime geçmedi. Bir süre sonra da şöyle bir şey oluyor; tiyatro camiası kendi içinde bambaşka bir camia, dizi ve sinema sektörü bambaşka. Birinden uzaklaşmaya başlayınca tekrar dahil olmak da zor. Ama hep dua ediyordum, bir şekilde elime bir fırsat geçse de tiyatro yapabileyim diye.  Şans eseri bu yıl çektiğim filmin son günü Seda Türkmen aradı ki o zaman tanışmıyorduk, şimdi can ciğer olduk. Biz bir oyun yapacağız, seninle okumak isteriz, dedi. Ben havalara uçtum. O kadar zaman isteyip, arayıp bulamadığım şey. Sonra Murat’ın oyunda olduğunu, Sami’nin yöneteceğini öğrendim. Araştırdım, umutlandım, heyecanlandım.  Okumayı yaptık, benle çalışmaya karar verdiler, ben de onlara şükranlarımı sunuyorum.

Murat Eken:

Bende de benzer bir süreç oldu. 1-1,5 yıldır tekrar yazma, çizme ve sahne işlerine yoğunlaşmıştım. B Planı, Sami Berat Marçalı oyunlarını takip ettiğim ve oyunların kafasını beğendiğim bir çalışma biçimine sahipti. Dolayısıyla ben de telefon aldığımda çok heyecanlandım ve meraklandım. Oyunu okuyunca da işte bu metin ve Sami Berat Marçalı bileşiminden güzel bir şey çıkacağını düşündüm ve heyecanla dahil odum.


Türkiye’de tiyatroyu nasıl buluyorsunuz? Son yıllarda çok fazla dizi oyuncusunun tiyatro yaptığını da görüyoruz. Siz de o sektörden gelenlerdensiniz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?


Murat Eken:

Bu yıl geçen seneye nazaran 4 kat fazla tiyatro yapımı söz konusu. En son baktığımda 197 oyun sahneye konuluyordu. Geçen seneye 80’e varamayan sayıyla bu fark çok fazla. Sanırım artık şu görülmeye başladı, sadece durduğun yerden şikâyet ederek olmuyor, mademki daha farklı bir şey aranıyor, daha iyi kurulmuş dünyalar aranıyor, bizim işimiz aslında yalan söylemektir, tozpembe bir yalan, bir hikâyenin parçası olmaktır ve bu hikâyenin parçası olmak için bütün o yalan, tozpembeliğin güzel kurulması gerekiyor. Sanki dizi sektöründe bunu yapacak pek vakit kalmıyor. Hem oyuncu hem prodüksiyon için. Çünkü müthiş bir tempo ile çalışıyorlar. Dizi de veya sinemada çok iyi bir oyundan ya da çok iyi oyunların birleşiminden iyi bir oyun oluşturmak mümkün oluyor ama tiyatroda her akşam her anın tekrar yaratılması gerekiyor. Galiba meslektaşlar bu yaratım sürecini özlediler. Özledik hep beraber. Birazcık da biz uzun yıllardık izleyicimize gidiyoruz, biraz da onlar ziyaretimize gelsinler gibi bir hareketle başladı sanırım.

Kaya Akkaya:

Bu açıkçası çok memnun edici bir durum. Tiyatroların çoğalması, oyuncuların tiyatroya dönmesi, seyircilerin tiyatroya daha fazla rağbet göstermesi. Bu nasıl oldu, neden oldu bilmiyorum. Şunu kastediyorum; eskiden tiyatro yaparsak salon dolmaz, aç kalırız, geçinemeyiz gibi kulaktan dolma söylemler vardı. Ben de konservatuardan mezun olduğumda paramı kazanmam lazım, aile kuracaksam, geçineceksem, ev tutacaksam hemen yapmam lazım, dur tiyatroyu sonra da yaparım diyerek girdim dizi sektörüne. Bir şekilde de kendi hayatımı idame ettirecek parayı kazanmaya başladım ama sonuçta oyuncuyuz biz ve gerçekten de büyük bir açlık çekiyoruz. Tiyatrodaki oyunculukla dizideki sinemadaki oyunculuk çok ayrı bir noktada. Oyunculuk ayrı bir noktada değil ama yaptığınız işin kendisi ayrı bir noktada. Her türlü rolü yapıyorsunuz ama ortaya çıkan sonuç farklı, çok daha tatmin edici bir yerdeyiz tiyatroda. Seyirciler arttı, tiyatrolar arttı, sokak aralarında güzel küçük tiyatrolar açıldı. Mesela Şevket Çoruh çok büyük bir yatırımla Baba Sahne’yi kurdu. Çok güzel bir şey yaptı. Bu yöne bir dönüş var ve denk geldi ve ben de döndüm.  Hem oyuncu için daha kaliteli bir iş ortaya çıkıyor, hem seyirci için televizyonda izlediklerinden çok daha kaliteli bir oyunculuk izliyorlar.

Murat Eken: 

Dediğin gibi bir oyuncu için de çok büyük faydası oluyor. Elbette bu mesleğin içindeyiz, dizilerde de filmlerde de bulunacağız ama kendi şu anki yolcuğumdan yola çıkarak şuna varıyorum tiyatro hep bir atölye çalışması gibi geçiyor. Hep kendine ve mesleğe de bir şey kazandırıyorsun. Eğer bu bir yolculuksa ve yaşımız ilerledikçe mesleğimizde eski tabirle ustalaşmaya başlayacaksak bu yolda giderken de çalışmalar sağlıyor ve temellerden kopmamak, onlara geri dönmek ve onları geliştirmek üzere bir yolculuk oluyor.

Başka bir proje var mı?

Murat Eken:

Şu an Tac’ın Nöbetçileri çok fazla zamanımızı alıyor. Bu ay 9 oyun var, önümüzdeki ay 6 ay da 8. Daha altına düşmeyecek. Bunun dışında bir oyun daha var. Benim yönetip Bülent Emrah Parlak’ın oynadığı bir oyun. 

***

Oyun programı için tıklayın: https://www.b-plani.org/

Künye:

Asistan: Abdullah Karanfil, İlayda Öncü, Utku Özdemir
Çeviren: Sami Berat Marçalı
Dekor: Marta Montevecchi
Grup Adı: B Planı
Işık: Alev Topal
Kostüm: Marta Montevecchi
Oyuncular: Kaya Akkaya, Murat Eken
Yazan: Rajiv Joseph
Yöneten: Sami Berat Marçalı, Seda Türkmen (Yrd.)